Ken Loach’un 2007 yılı yapımı Özgür Dünyası’nda Angie karakterinin kötü muamelelerden yılarak kendi işini kurma serüveninde, yönetmen süreçteki bunaltı ve endişeyi durumun vahametine uygun bir şekilde göstermiştir. Film dram ve gerilim öğeleri içermektedir. Angie, oğlunun geleceği için endişelenen, bu durumdan dolayı bir şeyler yapması gereğinin bilincinde olan, aynı zamanda kendini arayan bir karakterdir. Sonradan kendi işini kurmuş, ancak bu yolda bazı şansızlıklar yaşamıştır. Bu yöndeki çabaları sırasında bazı yasa dışı yollar denemesi onun aleyhinde sonuçlara yol açsa da sonunda işini başarıyla kurmuş ve mutlu bir sona ulaşmıştır. Filmde bu süreç çok akıcı bir tarzda yansıtılmaktadır. Aynı zamanda iş ortaklığı, ortaklığın sarsıntıda olup sonradan düzelmesi gibi durumları da yönetmen ustalıkla ve açık bir şekilde bizlere aktarmıştır. Yine çocuğu için endişelenen bir anne figürünü, onun bu konudaki gergin davranışlarını ve çocuğunun kaçırılmasındaki stresini bize ortam renginin değişimi, annenin bağırışları ve evde ondan başka kimse olmamasından kaynaklanan sessizliği; sessizlikle bir annenin endişe çığlıklarının diyalektik boyutunu da film bize göstermiştir. Aynı zamanda da bir çocuğun büyürken annesinin yanında olmamasının neden olduğu olumsuz sonuçları da küçük çocuğun sinirli ve içinde anne özlemi taşıyan ifadeleriyle izleyiciye yansıtmış, büyük başarıyla yürek burkacak bir şekilde göstermiştir. Hem iş hayatındaki hem de kişinin özel hayatındaki alanlarla, konularla ilgili verdiği mesajlar da filmde açıkça vurgulanmış; ilgili mesajların seyircinin hem anlayabileceği hem de kendine pay çıkarabileceği bir anlatımla sunulduğu da bir gerçektir. Filmde işlediği konu olarak da göç ve göçmen hakları ve aynı zamanda da mobbingin etik olmayışı üzerinde durmuştur. Ken Loach’un filmlerinde karakteristik başka bir niteliği sayılabilecek özelliği muazzam oyuncu yönetimiyle ilgilidir. İşte Özgür Dünya’daki Angela rolüyle BAFTA ödülü kazanan Kierston Wareing iyi bir örnektir. Filmde işlediği konularla adalet ve eşitliğe önem verdiği ve dünya görüşü olarak sosyalist bir çizgiyi benimsediği anlaşılmaktadır. 2016 yapımı Ben Daniel Blake/ I, Daniel Blake’te 59 yaşında orta yaşlı bir adamın rahatsızlığı nedeniyle çalışamaması, sistemden dolayı yaşadığı mağduriyeti bize belirgin şekilde aktarmaktadır. Film, işsizlik fonu için başvurmak istemesine rağmen bir türlü sonuç alamadığını ve yıprandığını, sanki izleyicinin gerçek hayata tanıklık edermiş gibi hissedebileceği tarzda ve gerçekçi bir kesitle sunuyor. Karakter, tüm bu sıkıntılara rağmen kötü bir çizgiye doğru gitmiyor ve iyi özünü koruyor. Yönetmenin karakterin güzel özünü bize ince vurgularla gösterdiğini görüyoruz: Örneğin bu zor süreçte iki çocuk annesi bir kadınla dost olması ve çocuklara çok müşfik davranması gözlerden kaçmıyor. Genç anne ve orta yaşlı adamın arkadaşlığı, arkadaşlıkta bazen yaş sınırının önemli olmayabileceğini bizlere gösteriyor. Her iki karakterin sistemle olan mücadelesi ve güzel dostluklarının başarıyla anlatıldığını görmekteyiz. Genç kadının da yeterince parası olmadığını, neredeyse yoksulluk sınırında olduğunu vurguluyor Ken Loach. Çocuklarının geleceği için endişelenen anne, kendine yakışmayan bir işte çalışıyor, ancak iç çatışmasını da görüyoruz yönetmen sayesinde. Kısa bir süre sonra işi bıraktığını da görüyoruz. Bu noktada kadınların bir nevi cinsiyetçi kişiler tarafından değerlendirildiğine ilişkin bir eleştiri de fark edilebilir. Özgür Dünya’da olduğu gibi bu filmde de Ken Loach karşımıza çocuklarına değer verip, onlar için tedirgin olan anneler çıkarıyor. Ayrıca kapitalist sistemde yer almanın zararlı etkilerini baş kahramanımız Daniel Blake vasıtasıyla gözlerimizin önüne seriyor. Karakter, beklemeye tahammül göstermeyen ve kapitalist düzen anlayışına bir tepki olarak çıkıyor Ken Loach’un yönetmenliğine yansıyan bakış açısıyla. Ayrıca yoksulluğa ve kapitalizme tepkiyi görüyoruz. Bir ortak özellik olarak da yine Ken Loach’un sosyalist görüşünü filmine yansıttığından, örneğin kapitalizmin tahribatını kalp hastası Daniel Blake’in son sahnedeki vefatından, yaşananlara artık gücü yetmediğine ilişkin vurgusundan söz edilebilir. Aslında dünyada hızla büyüyen kapitalist sisteme dur deme çağrısıyla hareket etmiştir. Verdiği diğer eşitlikçi mesajlarda seyircilere, dolayısıyla insan değerini vurgu söz konusudur. Etkileyici oyuncu yönetimiyle Ken Loach; Ben, Daniel Blake’de konuyu ustalıkla işlemiştir. Toplumsal yapının yanı sıra aile ilişkilerine ve dostluklara da bu filminde değinen Ken Loach dolayısıyla dünya görüşünü yani sosyalist ve adaleti savunan bir dünya görüşünü Ben, Daniel Blake’de de açıkça ve eleştirel bir şekilde göstermiştir. Her iki filminde de çekim tekniği bakımından ise hem açık ve yalın hem de estetik ve dönemin, yani şimdiki çağın gereklerine uygun bir sunum söz konusudur. Aynı zamanda bütün bu öğelerde Ken Loach’un titizliği, filmi teknik ve estetik yönlerden bir başyapıta dönüştürmüştür. Anlatı dilinin bu kadar vurgulayıcı ve açık olması da gene yönetmenin başarısıdır. İki filmde benzerlikler olduğunu belirtilebilir. Son olarak annelerin çocuklarına ilgisinin önemini de bize hissettirerek vurguladığını da kaydetmek önemlidir.
Ortak özellikleri, anlatı yapısı ve dünya görüşünün filme yansımaları ifade edildikten sonra Ken Loach’un Auteur Kuramı çerçevesinde ele alınacak üçüncü filmine geçilebilir: Ken Loach’un 2014 yılı yapmı Özgürlük Dansı filminde de dönem özellikleri, giysiler ve konunun çok başarılı olduğunu görüyoruz. Özgürlük Dansı’nın diğer iki filmden ayrılan yönünün; farklı bir dönemin özelliklerini taşıması olduğu görülebilir. Ancak çekim tekniği bakımından kendine özgü niteliklerinin bu eserinde de başarılı bir şekilde sürdüğünü söyleyebiliriz. Sürgüne gönderilen genç adamın geri döndüğündeki özlem dolu bakışları ve anlattıkları Ken Loach’un anlatımıyla ve çekimle ilgili unsurlarla ilgili gösterdiği hassasiyetle karşımıza çıkıyor. Ana karakterin eve dönüşü sonrasında eskiden işlettiği lokali açamaması ve bir grubun ona kötü davranması işleniyor. Eşitlik ve hak kavramlarının önemine de ayrıca buradan vurgu yapılmaktadır. Ken Loach’un üzerinde durduğu önemli toplumsal sorunlara yine ışık tutmaktadır. Böylece Ken Loach, sosyalist dünya görüşünü de bu filmde göstermiştir. Dönem özelliklerine yönetmenin ayna tutması, onu ‘o dönemdeymişiz gibi’ anlatıp göstermesi çok önemlidir ve başarılıdır. Aynı zamanda sevgi, dostluk, aile gibi kavramlara da vurgu yapmıştır.
Ken Loach, filmlerinde özellikle yukarıda belirtilen üç filminde, filmlerin anlatı yapısını açık ve etkileyici bir biçimde anlatmıştır. İşçi ve terzi bir ailenin çocuğu olmasından dolayı emek, iş gibi kavramlara önem vermiştir. Göç, işçi hakları gibi konuları ele almış ve bunu sosyalist ve eleştirel dünya görüşüyle muazzam bir şekilde başarmıştır. Filmlerinin başrolünde tanınmış oyuncularla yan rollerde ise tanınmayan oyuncularla çalışmıştır. Filmleri bu bakımdan da çok etkileyicidir. Yalnızca burada ele alınan filmleriyle değil, Ken Loach; yaptığı diğer filmlerle de sinemaya katkı sağlamıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZer yazılar