Dionysos, uzun seyahatleri esnasında; yalnız bağcılığı ve şarap yapımını öğrettiği dostlarını değil, aynı zamanda düşmanlarına da rastlıyordu. Şarap tanrısının bu seyahatlerinden ve düşmanlarıyla mücadelelerinden bahseden efsanelerin en önemlisi ve ürkütücü olanı Lykurgos ve Pentheus efsanesidir.
Bir gün Dionysos, dağın tepesinde arkadaşlarıyla ile şarap içerek oynarken Thrakya’nın ünlü ve güçlü kralı Lykurgos, bunları gizlice bastı ve bunları hemen bir çember içine alarak ok yağmuruna tuttu. Onların içinden sadece Dionysos, kendini dağın tepesinden denize atarak kurtulabildi fakat onun arkadaşlarının tamamı esir edildi ve zincirlere vuruldular.
Tanrıya karşı ola bu feci hareketin cezası çok gelmeden geldi. Lykurgos bir anda, ortada hiçbir sebep yokken delirdi ve bağları tahrip etmeye, üzümleri kesmeye başladı. Kendi öz oğlunun kafasını ise asma çubuğu sanarak balta ile kesti ve sonra baltayı kendi ayağına indirerek kesti. Onun feryatlarını işiten Dioynsos’un arkadaşları kahkahalarla ona güldüler, daha sonra mucizevi bir şekilde onları bağlayan zincirler kıırldı ve Lykurgos’u, adam zaten yeterince çekmemiş gibi bir de büyük bir kayanın üzerinden panterlerin dolaştığı bir yere fırlattılar. Neşeli insanlar için gerçekten gaddar olduklarını söylemek doğru olabilir.
Pentheus’un macerası da Lykurgos’un macerasından aşağı kalır bir yanı yoktur.
Dionysos bir gün şarabın sırlarını öğrenmek üzere Thebai şehrine geldiğinde, kendi teyzesi olan Agaue’nin oğlu olan Pentheus, bu memleketin kralı olarak görevini gerçekleştiriyordu. Kral baldızının oğlunu iyi bir şekilde karşılamadı çünkü onun geçtiği yerde çobanlar tembellik yapıyor, koyun sürüleri otlamaktan vazgeçiyordu ve dağı taşı bağ yapıyorlardı.
Thebaililerin de aynı şeyi yaptığını görünce Pentheus, Dionysos’a kızdı ve ona tahammül edemedi. Bütün bu karmaşaya sebep olan Dionysos’u yakaladı ve zincire vurdu fakat kederleri kovmasını bilen tanrı, her zor durumdan kendini mükemmel bir şekilde sıyırıyordu. Gökten düşen yıldırımın kutsal ateşi Pentheus’un görkemli sarayını tutuşturdu. O sırada Dionysos’un ellerini bağlayan zincirler kırıldı.
Pentheus’un kini devam etti. Onların eğlencelerini daha yakından ve daha iyi görmek için kuvvetli bir çam ağacının tepesine çıkarak oturdu fakat keskin gözlü Mainad’lar onu hemen gördü ve onu taşlamaya başladılar. O taşların bazıları ağacın büyük dallarını kırdı, yapraklarını havaya uçurdu. Bazıları ise mızrak fırlatıyordu. Sonunda hepsi ağaca asılarak ağacı devirdiler.
Pentheus, yere düşmüş ve kemikleri kül gibi olmuştu. Acı acı ağlıyordu. Annesi onun omzunu kopardı, başka biri ise onun öbür kolunu kopardı. Yırtıcı kuşlar gibi her biri onun vücudundan parça kopartıyordu. Pentheus’un başını gövdesinden ayıran kişi ise yine annesiydi, onun başını mızrağın ucuna taktı ve saraya koştu. Ne yazık ki aklı başına geldiğinde her şey için çok geç olmuştu.
Evet, çoğu mitolojik efsanenin korkunç bir tarafı olsa da Pentheus’un parçası olduğu bu efsane özellikle onun sonu nedeniyle oldukça korkunç bir hal alıyor.
Kaynakça: Can, Şefik (2011). Klasik Yunan Mitolojisi, İstanbul: Ötüken Yayınları.
Bir yanıt yazın