Keyks, sabah yıldızının, bilinen ismiyle Lucifer’in oğlu olarak karşımıza çıkan bir mitolojik figürdür. Babasının ışığının onun yüzünü de aydınlattığını düşünürler. Keyks söylentilere göre Thessalia’da kraldı. Eşi Halkyone ise rüzgârlar kralı Ailos’un kızıydı. Bu çift birbirlerini öyle severdi ki bir gün dahi ayrı kalamazlardı. Tabii, okuduğumuz Yunan mitolojisi olunca tabii ki bu çiftin mutlulukları uzun sürmedi.
Keyks kendini rahatsız eden birkaç husus hakkında denizaşırı bir tapınağa giderek tanrılara danışmak istedi. Bu fikir Halkyone’nin gözünü korkutmuştu çünkü denizdeki fırtınaların nasıl hırçın olduğunu bilirdi. Keyks’in de eşinden ayrılmaya gönlü fakat mutlaka o tapınağa gitmek zorunda olduğunu hissediyordu, deniz yolculuğunun tehlikeli olacağını düşünerek de eşini yanına almak istemedi. Yola çıktıkları gece, dalgalar dağ gibiydi. Halkyone’nin içine doğan şey de olmak üzereydi. Keyks’in gemisi dalgalarının arasında kaybolmuş ve denize batmıştı.
Bu sırada Halkyone, eşini bekliyordu. Eşinin sağ salim dönmesi için sürekli Hera’ya yalvarıyordu. Hera, kadının bu yalvarışlarına dayanamayarak Iris’i uyku tanrısının yanına gitmesi için bilgilendirmiş, Keyks’in öldüğünü söylemesini istemişti. Emre uyan Iris, uyku tanrısının sarayına vardı.
Uyku tanrısının sarayına asla gün ışığı girmezdi. Mağaranın tam ortasında abanoz ağacından yapılmış bir karyolada siyah örtülere bürünerek uyuyan uyku tanrısı Hypnos’un etrafında rüyalar ve çeşitli renkte kelebekler uçmaktaydı.
Iris içeri girince ona engel olan rüyaları uzaklaştırdı. Onun omzuna attığı eşarbın rengi karanlık mağarayı esrarlı bir şekilde aydınlatınca uyku tanrısı zorlukla gözlerini araladı ve Iris’e neden geldiğini sordu. Iris neden geldiğini tatlı sözlerle anlatarak mağaradan çıktı çünkü mağarada vücuduna bir gevşeklik gelmişti, her an uykuya dalacak gibi olmuştu.
Uyku tanrısının istediği her insanın şekline girebilen oğlu olan Morpheus, Keyks’in biçimini alarak uyuyan Halkyone’nin başucuna gitti ve ona kocasının öldüğünü söyledi.
Halkyone sabah olur olmaz denize koştu ve kocasını uğurladığı yere geldi. Denize baktı, birdenbire dalgalar üstünde batıp çıkan bir şey gördü. Sular o şeyi kıyıya doğru itiyordu. Kıyıya sürüklenen şeyi ölü bir insan gövdesi olduğunu anlayınca korktu ve dehşetle cesede baktı. Ceset Keyks’e aitti. Halkyone kollarını kanat gibi onun etrafına sardı ve sonra gerçekten bir kuş oldu. Tanrılar birbirlerini çok seven bu çifti ayırmayarak Keyks’i de bir kuşa çevirdi.
Her kış, yedi gün deniz durgunlaşır ve dalgalar kıpırdamaz olurdu. Denizin durgun olduğu yedi güne, “Halkyone Günleri” denilir.
Bir yanıt yazın