Türkiye’de pazartesi akşam yaşanan derbi sadece sahada değil, ülkenin omurgasında da kriz yarattı. Aslında hepimizin bildiği ama pek konuşmadığı bir gerçek tekrar yüzümüze çarptı: Bu ülkenin interneti büyük bir şehrin üzerine yaslanmış kırılgan bir yapıdan ibaret. Maç başladığı anda herkes aynı anda yayına asılınca sadece platformlar değil, altyapının en dipteki taşları bile çatırdamaya başladı.
Normal bir ülkede Anadolu’daki bir kullanıcının trafiği mümkün olan en kısa yoldan yerelde çözümlenir. Bizde ise iş tamamen tersine çalışıyor. Kayseri’de oturup maç açtığında veri yine İstanbul’a uğramak zorunda kalıyor. Sanki ülkenin içinde başka hiçbir şehir yokmuş gibi. Bu zincir uzadıkça İstanbul tarafında zaten dolu olan portların üzerine milyonlarca kişinin eşzamanlı yükü biniyor ve İstanbul’dan Anadolu’ya doğru koca bir tıkanıklık geri akıyor.
Fiber tarafında ONT/OLT yapısı kağıt üzerinde oldukça temiz görünür ama iş pratiğe gelince aynı anda binen yükle beraber kusursuz görünen matematik bir anda çöküyor. 10 Gbps diye anlatılan uplink, 64 kişiye bölündüğünde günlük kullanımda sorun yaratmaz ama derbi akşamı herkesin yayına musluk açar gibi yüklenmesi o portu kilitliyor. Aynı OLT’ye bağlı olanlar bir anda 100 Mbps paketle bile 5 Mbps’te sürünmeye başlıyor. Başka bir porta bağlı olanlar hiçbir şey yaşamayınca “operatör bilinçli kıstı” tartışmaları da ortaya çıkıyor. Oysa ortada kasıt değil, kapasite sınırı var.
xDSL tarafında durum daha iyi değil. DSLAM cihazları onlarca hattı tek bir çıkışa sıkıştırdığı için benzer bir çöküş yaşanıyor. Kâğıt üzerinde 50 Mbps görünen bir hat, gerçek dünyada yük bindiği anda 8-9 Mbps’e düşüyor. Fibere erişimi olmayan büyük bir nüfusun aynı anda yayına yüklenmesi yüzünden buradaki santraller de nefes alamıyor.
İşin daha acı kısmı şu: Biz bu yoğunluğu sadece yayın platformlarının sorunlarıyla açıklamaya alışmışız ama asıl problem ülkenin internet mimarisinin hâlâ tek merkezli olması. Yerel iç trafiği yerelde çözecek bir IXP ağı yok. İçerik sağlayıcıların cache sunucuları hâlâ sadece İstanbul’da. Ülke sanki tek şehirden ibaretmiş gibi tasarlanmış. Bu kadar büyük bir coğrafyada trafiğin Anadolu’da başlasa bile İstanbul’a akmak zorunda olması tamamen çağdışı bir model.
Bütün bunlar bir araya gelince insanlar doğal olarak “bant mı daraltıldı?” diye düşünüyor. Ama eldeki veriler durumun kasıtla değil, kapasiteyle ilgili olduğunu gösteriyor. Boşta duran bant genişliği olsa bile trafik aynı boğazdan geçmek zorunda kaldığı için darboğazı çözemiyor. Sorun yanlış ölçeklenmiş bir altyapı tasarımı.
Bunun çözümü öyle uzay teknolojisi falan değil. Dünyanın yıllardır uyguladığı, maliyeti düşük ama etkisi büyük adımlar var. Anadolu’da bölgesel IXP’ler kurulması gerekiyor. İçerik sağlayıcıların cache sunucularının İstanbul’dan çıkıp şehirlere yayılması gerekiyor. Operatörlerin port kapasitelerini nasıl böldüğünü açıkça ortaya koyması gerekiyor. Ve en önemlisi, bu ülkenin internetinin tek merkezden yönetilmesi alışkanlığının bitmesi gerekiyor. TR-IX, GIBIRIX gibi girişimler tam da bunun için uğraşıyor ama ülke genelinde yaygınlaşmadan bu tablo değişmez.
Derbi gecesi yaşanan şey bir istisna değil, yıllardır görmezden gelinen mimari bir problemin dışa vurumu. Türkiye 2026’ya yaklaşırken interneti hâlâ tek şehre sıkışmış halde tutuyorsa bu yalnızca teknolojik bir eksiklik değildir; kullanıcının hakkının tam anlamıyla teslim edilmemesi anlamına gelir. İnternet dediğimiz şey artık bir lüks değil, su ve elektrik gibi temel bir ihtiyaç. Böyle bir ihtiyacın tek bir merkezde boğulması kabul edilebilir bir şey değil.
Kısacası dün yaşananlar basit bir “derbi yoğunluğu” meselesi değil. Ülkenin interneti hâlâ dağıtık değil, hâlâ yerelleşmiş değil, hâlâ ölçeklenebilir değil. Ve bu durum çözülene kadar benzer gecelerde aynı kabusu yaşamaya devam edeceğiz.
İnsanların gerçekten anlayacağı düz gerçek bu: İnternet bir şehirden ibaret olamaz; ama Türkiye’de hâlâ öyle.
Ek olarak yararlanılan kaynak:
Normal bir ülkede Anadolu’daki bir kullanıcının trafiği mümkün olan en kısa yoldan yerelde çözümlenir. Bizde ise iş tamamen tersine çalışıyor. Kayseri’de oturup maç açtığında veri yine İstanbul’a uğramak zorunda kalıyor. Sanki ülkenin içinde başka hiçbir şehir yokmuş gibi. Bu zincir uzadıkça İstanbul tarafında zaten dolu olan portların üzerine milyonlarca kişinin eşzamanlı yükü biniyor ve İstanbul’dan Anadolu’ya doğru koca bir tıkanıklık geri akıyor.
Fiber tarafında ONT/OLT yapısı kağıt üzerinde oldukça temiz görünür ama iş pratiğe gelince aynı anda binen yükle beraber kusursuz görünen matematik bir anda çöküyor. 10 Gbps diye anlatılan uplink, 64 kişiye bölündüğünde günlük kullanımda sorun yaratmaz ama derbi akşamı herkesin yayına musluk açar gibi yüklenmesi o portu kilitliyor. Aynı OLT’ye bağlı olanlar bir anda 100 Mbps paketle bile 5 Mbps’te sürünmeye başlıyor. Başka bir porta bağlı olanlar hiçbir şey yaşamayınca “operatör bilinçli kıstı” tartışmaları da ortaya çıkıyor. Oysa ortada kasıt değil, kapasite sınırı var.
xDSL tarafında durum daha iyi değil. DSLAM cihazları onlarca hattı tek bir çıkışa sıkıştırdığı için benzer bir çöküş yaşanıyor. Kâğıt üzerinde 50 Mbps görünen bir hat, gerçek dünyada yük bindiği anda 8-9 Mbps’e düşüyor. Fibere erişimi olmayan büyük bir nüfusun aynı anda yayına yüklenmesi yüzünden buradaki santraller de nefes alamıyor.
İşin daha acı kısmı şu: Biz bu yoğunluğu sadece yayın platformlarının sorunlarıyla açıklamaya alışmışız ama asıl problem ülkenin internet mimarisinin hâlâ tek merkezli olması. Yerel iç trafiği yerelde çözecek bir IXP ağı yok. İçerik sağlayıcıların cache sunucuları hâlâ sadece İstanbul’da. Ülke sanki tek şehirden ibaretmiş gibi tasarlanmış. Bu kadar büyük bir coğrafyada trafiğin Anadolu’da başlasa bile İstanbul’a akmak zorunda olması tamamen çağdışı bir model.
Bütün bunlar bir araya gelince insanlar doğal olarak “bant mı daraltıldı?” diye düşünüyor. Ama eldeki veriler durumun kasıtla değil, kapasiteyle ilgili olduğunu gösteriyor. Boşta duran bant genişliği olsa bile trafik aynı boğazdan geçmek zorunda kaldığı için darboğazı çözemiyor. Sorun yanlış ölçeklenmiş bir altyapı tasarımı.
Bunun çözümü öyle uzay teknolojisi falan değil. Dünyanın yıllardır uyguladığı, maliyeti düşük ama etkisi büyük adımlar var. Anadolu’da bölgesel IXP’ler kurulması gerekiyor. İçerik sağlayıcıların cache sunucularının İstanbul’dan çıkıp şehirlere yayılması gerekiyor. Operatörlerin port kapasitelerini nasıl böldüğünü açıkça ortaya koyması gerekiyor. Ve en önemlisi, bu ülkenin internetinin tek merkezden yönetilmesi alışkanlığının bitmesi gerekiyor. TR-IX, GIBIRIX gibi girişimler tam da bunun için uğraşıyor ama ülke genelinde yaygınlaşmadan bu tablo değişmez.
Derbi gecesi yaşanan şey bir istisna değil, yıllardır görmezden gelinen mimari bir problemin dışa vurumu. Türkiye 2026’ya yaklaşırken interneti hâlâ tek şehre sıkışmış halde tutuyorsa bu yalnızca teknolojik bir eksiklik değildir; kullanıcının hakkının tam anlamıyla teslim edilmemesi anlamına gelir. İnternet dediğimiz şey artık bir lüks değil, su ve elektrik gibi temel bir ihtiyaç. Böyle bir ihtiyacın tek bir merkezde boğulması kabul edilebilir bir şey değil.
Kısacası dün yaşananlar basit bir “derbi yoğunluğu” meselesi değil. Ülkenin interneti hâlâ dağıtık değil, hâlâ yerelleşmiş değil, hâlâ ölçeklenebilir değil. Ve bu durum çözülene kadar benzer gecelerde aynı kabusu yaşamaya devam edeceğiz.
İnsanların gerçekten anlayacağı düz gerçek bu: İnternet bir şehirden ibaret olamaz; ama Türkiye’de hâlâ öyle.
Ek olarak yararlanılan kaynak:
