”Biliyorum, bir gün dayanamayacak küçük kalbim; arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye veda edeceğim.”
Türk edebiyatının melankolik şairi: Nilgün Marmara. Balkan göçmeni bir ailenin kızı olarak İstanbul Moda’da dünyaya gelen şair, lise eğitimini Kadıköy Maarif Koleji’nde tamamladı. Üniversiteye İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü ile başlasa da siyasi nedenlerden ötürü okulu bırakmak ve tekrar sınava hazırlanmak durumunda kaldı. Bu sefer Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne yerleşti. Üniversite hayatında etkilendiği isimlerden biriydi Sylvia Plath. Eserlerinde kadını tasvir edişinden, anlatım biçiminden etkilendi ve Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi adıyla yazdığı tezi ile üniversiteden mezun oldu. 1982’de sosyal hayatından tanıştığı Kaan Önal ile evlendi. Eşinin işi dolayısıyla bir buçuk yıl kadar Libya’da yaşadı ve memleketine geri döndü. Daha 29 yaşındayken Kızıltoprak’ta bulunan evlerinin balkonundan atlayarak intihar etti. Cemal Süreya şöyle dedi arkasından:
“Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştirir gibi gelirdi bana. Yüzü alarır, bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.”
Nilgün Marmara ile Cemal Süreya çok yakın arkadaşlardı. Sesinden ve tavırlarından ötürü Süreya, yazarı F. Scott Fitzgerald’ın karısı Zelda’ya benzetirdi. Bu nedenle de kendisine “Çılgın Zelda” lakabını vermişti. Çoğu zaman kendisine Zelda diye seslenirdi.
Eserlerinde karşıtlık arasında gidip gelen bir anlatıma sahipti. Varlık ile yokluk, düş ile gerçek arasında sık sık mekik dokurken “doğumu ölümün başlangıcı” olarak dile getirirdi. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayımlanan günlüğünde “hayatın neresinden dönülse kârdır” ibaresi ile eserlerinde “yaşama karşı ölümü” savunurdu.
Yazarın şiir yazdığını çok kişi bilmezdi, ancak bu kişilerden en şaşırtıcı olanı ise eşi Kağan Önal oldu. Yazarın ölümünden sonra yaptığı açıklamasında, “Şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler karalardı.” sözleriyle hayat arkadaşının aslında ona ne kadar uzak kaldığını dile getirmiştir.
İşte bu kadar basit her şey. Anlaşılamamak, birbirine en yakın iki insan arasındaki derin bir uçurummuş. Zaten Nilgün Marmara da eşiyle olan ilişkisini bir şiirinde “Yabancıların en yakınıydın sen!” dizesiyle anlatmıştır. Ve işte Nilgün Marmara’nın intihar mektubu:
SON MEKTUP
13 EKİM 1987 SALI
Sevgilim,
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılğıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim, ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu!
Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bir tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben’i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!
Seni hep sevdim Kağan!
Hoşçakalın!
1- Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen.
2- Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.
3- Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.
4- Kağan, arzu edersen ileride daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin.
Türk edebiyatının melankolik şairi: Nilgün Marmara. Balkan göçmeni bir ailenin kızı olarak İstanbul Moda’da dünyaya gelen şair, lise eğitimini Kadıköy Maarif Koleji’nde tamamladı. Üniversiteye İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü ile başlasa da siyasi nedenlerden ötürü okulu bırakmak ve tekrar sınava hazırlanmak durumunda kaldı. Bu sefer Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne yerleşti. Üniversite hayatında etkilendiği isimlerden biriydi Sylvia Plath. Eserlerinde kadını tasvir edişinden, anlatım biçiminden etkilendi ve Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi adıyla yazdığı tezi ile üniversiteden mezun oldu. 1982’de sosyal hayatından tanıştığı Kaan Önal ile evlendi. Eşinin işi dolayısıyla bir buçuk yıl kadar Libya’da yaşadı ve memleketine geri döndü. Daha 29 yaşındayken Kızıltoprak’ta bulunan evlerinin balkonundan atlayarak intihar etti. Cemal Süreya şöyle dedi arkasından:
“Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştirir gibi gelirdi bana. Yüzü alarır, bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.”
Nilgün Marmara ile Cemal Süreya çok yakın arkadaşlardı. Sesinden ve tavırlarından ötürü Süreya, yazarı F. Scott Fitzgerald’ın karısı Zelda’ya benzetirdi. Bu nedenle de kendisine “Çılgın Zelda” lakabını vermişti. Çoğu zaman kendisine Zelda diye seslenirdi.
Eserlerinde karşıtlık arasında gidip gelen bir anlatıma sahipti. Varlık ile yokluk, düş ile gerçek arasında sık sık mekik dokurken “doğumu ölümün başlangıcı” olarak dile getirirdi. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayımlanan günlüğünde “hayatın neresinden dönülse kârdır” ibaresi ile eserlerinde “yaşama karşı ölümü” savunurdu.
Yazarın şiir yazdığını çok kişi bilmezdi, ancak bu kişilerden en şaşırtıcı olanı ise eşi Kağan Önal oldu. Yazarın ölümünden sonra yaptığı açıklamasında, “Şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler karalardı.” sözleriyle hayat arkadaşının aslında ona ne kadar uzak kaldığını dile getirmiştir.
İşte bu kadar basit her şey. Anlaşılamamak, birbirine en yakın iki insan arasındaki derin bir uçurummuş. Zaten Nilgün Marmara da eşiyle olan ilişkisini bir şiirinde “Yabancıların en yakınıydın sen!” dizesiyle anlatmıştır. Ve işte Nilgün Marmara’nın intihar mektubu:
SON MEKTUP
13 EKİM 1987 SALI
Sevgilim,
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılğıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim, ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu!
Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bir tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben’i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!
Seni hep sevdim Kağan!
Hoşçakalın!
1- Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen.
2- Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.
3- Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.
4- Kağan, arzu edersen ileride daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin.