Öncü Bilim Adamları ve Psikolojinin Evrimine Katkıları: Erken Zihinsel Keşiflerden Modern Sosyal Dinamiklere | Toplama Pc Forum

Öncü Bilim Adamları ve Psikolojinin Evrimine Katkıları: Erken Zihinsel Keşiflerden Modern Sosyal Dinamiklere

İlk Öncü Psikologların Başlıca Katkıları​


Wilhelm Wundt ve William James gibi öncülerin psikoloji alanına temel katkıları nelerdi?​


Wilhelm Wundt ve William James, psikoloji alanında bu disiplinin gelişimine önemli katkılarda bulunan iki öncüdür. Wundt, 1879'da Almanya'da yalnızca psikolojik araştırmalara adanmış ilk laboratuvarı kurdu ve böylece insan davranışının nedenlerine ilişkin bilimsel araştırmanın temelini attı [1] [2]. Zihnin yapısını inceleyen yapısalcılık psikoloji ekolünün kurucusu olarak kabul edilir. Wundt aynı zamanda “kafa karıştırıcı beden algısı” ya da “KBY” üzerine yaptığı çalışmalarla da adından söz ettirmiştir[2]. Öte yandan James, pragmatizmin Amerikalı babası olarak biliniyor, psikolojide pragmatizmi kurmuş ve Amerika Birleşik Devletleri'nde ilk psikoloji laboratuvarını kurmuştur. James, insanın ve toplumun gelişimine katkıda bulunan yararlılığa inanmış, yaşamı doğrudan ilgilendiren somut gerçeklere ve eylemlere önem vermiş, düşünceyi eyleme ve geleceğe yönlendiren pragmatizme odaklanmıştır. Dahası, zihinsel süreçler ile davranış arasındaki ilişkilerin incelenmesinin önemini vurgulamış ve dinin her durumda yararlı bir varsayım olduğuna inanmıştır [2]. Her ne kadar psikolojiye olan temel katkıları hakkında spesifik bilgi verilmemiş olsa da, Wundt ve James'in modern psikolojik araştırmalara zemin hazırlamada anahtar rol oynadıkları açıktır.


İlk öncüler modern psikolojik teori ve uygulamaların temelini nasıl attılar?​


Psikolojinin ilk öncüleri, yapısalcılık ve işlevselcilik yaklaşımlarının geliştirilmesi yoluyla modern psikolojik teori ve pratiğin şekillenmesinde vazgeçilmez bir rol oynadılar. Yapısalcılığın önemli temsilcilerinden Wundt ve Titchener sırasıyla Almanya ve ABD'de psikoloji laboratuvarları kurmuşlardır. Bilincin, acı-tatlılık, soğukluk-sıcaklık, donukluk-canlılık gibi duyumlar gibi temel bileşenlerine ayrılabileceğine kuvvetle inanıyorlardı[4]. Öte yandan William James liderliğindeki işlevselciler, zihni bedenden ayrılamaz olarak görmüşler ve ikisi arasındaki ilişkiyi anlamaya odaklanmışlardır [4]. İşlevselciliğin psikolojiye temel katkısı, çalışma alanına sadece zihinsel süreçleri değil aynı zamanda davranışları da dahil etmesi olmuştur. İşlevselciler ayrıca yapısalcıların incelemediği hayvanlar, çocuklar ve zihinsel engelli bireyler üzerinde de çalıştılar [4]. İşlevselcilik yaklaşımı, temel görevi bilincin işlevlerini ve insan zihninin değişen çevresel koşullara nasıl uyum sağladığını incelemek olan yapısalcılığa bir yanıt olarak ortaya çıktı. İç gözlem yöntemi ilk öncüler tarafından bilinci ve zihinsel olayları ayrıntılı olarak incelemek için kullanıldı [4]. Günümüzde ne yapısalcılık ne de işlevselcilik akımları mevcut olmasa da, 20. yüzyılın başlarında tartışmalar ve tartışmalarla modern psikolojik teori ve pratiğin yolunu açmışlardır[4]. Psikoloji tarihinde pozitif bir bilim olarak psikolojinin temellerinin atılmasında yapısalcılığın katkısı önemlidir.


Bu ilk öncülerin insan davranışı ve zihinsel süreçleri anlamada getirdiği önemli gelişmeler nelerdi?​


Psikolojinin ilk öncüleri insan davranışını ve zihinsel süreçleri anlamada önemli ilerlemeler sağladılar. İnsan tepkilerinin çevredeki uyaranlara karşı pasif olduğu görüşüne karşı çıkmışlar ve bunun yerine insan zihnini uyaranları algılayan, yorumlayan ve anlamlandıran aktif bir varlık olarak kabul etmişlerdir. Jean Piaget bu yaklaşımın önemli bir temsilcisiydi ve çalışmaları bilginin insan zihninde nasıl işlendiğini ve saklandığını incelemeyi amaçlıyordu [4]. Öncüler akıl yürütme, tümevarım ve deney yoluyla veri topladılar ve onların çalışmaları, bebeklikten yetişkinliğe kadar cinsel içgüdünün gelişimini tanımlayan türünün ilk örneğiydi [4] [2]. Ayrıca bu dönemin en dikkat çekici eserlerinden biri de insanda cinsel içgüdünün gelişimini anlatan “Cinsellik Teorisi Üzerine Üç Deneme”dir[2]. B.F. Skinner tarafından temsil edilen davranışçı teori ise öğrenmeyi bireyin davranışında gözlemlenebilir bir değişiklik olarak tanımlamaktadır [2]. Skinner'ın görüşüne göre, dil edinme sürecindeki bir çocuk "rastgele oluşan davranışların edinildiği edimsel koşullanmanın pasif öznesidir" [2]. Diğer dil edinimi teorilerinden farklı olarak Skinner, konuşma yeteneğinin insanlarda doğuştan olmadığına inanmakta ve dil edinim sürecini bir binanın inşasına benzetmektedir [2]. Davranışçı teoride uyaran-tepki bağlantısının önemli olduğu düşünülmektedir [2]. Genel olarak, ilk öncüler insan davranışı ve zihinsel süreçlere ilişkin daha aktif ve dinamik bir anlayış getirerek modern psikolojik teori ve pratiğin önünü açtılar.


Kaynakça:

Gizli metni görüntülemek için konuya cevap vermelisiniz.

 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri