RÖNESANS DÖNEMİ
KLASİKLERE DÖNÜŞ
Rönesans döneminin özelliklerinden biri de Antik Yunan ve Roma eserlerine duyulan ilginin canlanmasıydı. Sanatçılar bu Klasik eserlerden ilham alıyor ve çalışmaları uyarlayabiliyordu.
Şimdi dönemin önde gelen sanatçılarından Botticelli’yi yakından tanıyalım.
KİM BU BOTTICELLI?
SANDRO BOTTICELLI (M. S. 1444-1510) asıl adı Alessandro di Mariano di Vanni Flipepi Erken Rönesans dönemi İtalyan sanatçısıdır. Medici ailesine yaptığı çalışmalarla bilinir.
Kariyerine kuyumculukla başlamıştır. Giorgio Vasari’nin tanımı ile kaprisli ve eksantrik sanatçı olan Botticelli kendi döneminde gözdedir ve ününü Venüs’ün Doğuşu ile yakalamıştır.
TABLONUN HİKAYESİ
TABLONUN DETAYLARI
Tablo Floransa’da Uffizi galerisinde sergilenmektedir. 15. Yüzyılın sonlarına doğru çizildiği söyleniyor. Tam tarih olarak ise 1480-1486 arası söylenebilir. Bu görkemli tablonun boyutu 1.7*2.8 metredir.
Rönesans döneminde sanat eserlerinin büyük bölümü sipariş üzerine üretiliyordu. Bu nedenle sanatın itici gücü, varlıklı mesenlerdi. Erken Rönesans döneminde bu sistemden genelde kiliseler faydalandı. Sanatta ilerleme nispeten yavaş olsa da dönemin sanatçıları ün kazandıkça yeni fikirler geliştirerek sanatsal yeniliklere öncülük edebilmiştir.
KLASİKLERE DÖNÜŞ
Rönesans döneminin özelliklerinden biri de Antik Yunan ve Roma eserlerine duyulan ilginin canlanmasıydı. Sanatçılar bu Klasik eserlerden ilham alıyor ve çalışmaları uyarlayabiliyordu.
Şimdi dönemin önde gelen sanatçılarından Botticelli’yi yakından tanıyalım.
KİM BU BOTTICELLI?
SANDRO BOTTICELLI (M. S. 1444-1510) asıl adı Alessandro di Mariano di Vanni Flipepi Erken Rönesans dönemi İtalyan sanatçısıdır. Medici ailesine yaptığı çalışmalarla bilinir.
Kariyerine kuyumculukla başlamıştır. Giorgio Vasari’nin tanımı ile kaprisli ve eksantrik sanatçı olan Botticelli kendi döneminde gözdedir ve ününü Venüs’ün Doğuşu ile yakalamıştır.
TABLONUN HİKAYESİ
Roma mitolojisinde tanrılar birkaç kuşaktan gelir. İlk kuşağı temsil eden tanrılardan Ouranos tanrıların lideridir. Kronos oğludur. Babasının tahtını ele geçirmek ister aynı zamanda gücünü de almayı hedefler. Bu hedef doğrultusunda babasının cinsel organını keser ve Akdeniz’e atar. Akdeniz’e atılan bu penisten köpükler gelir. Çıkan köpüklerden ise Venüs doğar. Eserde Venüs istiridye kabuğunun üzerinde pudica duruşunu sergiliyor. Saçları ile göğsünü ve kasıklarını kapatarak durduğu bu mütevazı duruş aslında Yunan/Roma heykellerinde sıkça rastladığımız bir durum. Aynı zamanda tek bacağının üzerine ağırlığı vererek bir dizi hafifçe bükmesine Kontropos’da duruşu da diyebiliyoruz.
Venüs, Roma’nın güzellik ve aşk tanrıçasıdır. Roma mitolojisi temelini Yunan mitolojisinden aldığı için diğer eşleniği Afrodit’tir. O dönemin idealize güzellik anlayışı bunun üzerine kuruludur. Yani Rönesansın beklenen güzel kadınını karşımızda görüyoruz.
Tabloda sol tarafta kanatlı bir figür, Batı rüzgârının tanrısı Zephyrus’u görüyoruz. Yanağını şişirmiş Venüs’ü kıyıya kadar getirenin o olduğunu belli edercesine duruyor. Sarıldığı kişi bir Su perisidir. İsmi Kloris’dir. Zephyrus tarafından kaçırılmış çiçek tanrısı flora ’ya dönüştürülmüştür. Sağ taraftaki figür ise Horae’dir. Latin mitolojisinde zaman dilimlerini belirleyen tanrıçalar vardır. İşte mevsimlerden İlkbaharın temsilcisi de bu tablodadır. Üzerinde çiçek desenleriyle betimlenen bu figür Venüs’ün karaya vurmayasıyla onu giydirecek bir pelerin ihtiyacını karşılar durumdadır.
Bu tabloyu sıra dışı kılan, konusunun tamamen mitolojiden alınsa da Batı sanatında belki de ilk tam boyutlu nü kadın figürünü göstermesidir.
Yunan heykellerinden tanrılar ve tanrıçalardan konu ele almaları Rönesans dönemi olduğuna işarettir. Ki Rönesans yeniden doğuştur. Klasik sanatın yeniden doğuşudur aslında. Bu bağlamda İtalyan Rönesansında figürlerin idealize edildiğini sanatçıların her zaman en iyisini en mükemmelini yansıtma çabasını görürüz. Erken Rönesans diyebileceğimiz bu tabloda orta çağdan izler görebiliriz. Figürlerin desenleri, dalgalar üzerindeki izler hatta Sanatçının bu tabloda kullandığı tempura tekniği de orta çağdan alınmıştır. (Tempura; Toz halindeki boya pigmentlerinin yumurta akı ile karıştırılarak kullanıldığı tekniğe verilen addır.) Buna ek olarak figürlere verilen kontur çizgilerini de söyleyebiliriz. Bu tekniği daha sonları görebileceğimiz gibi Botticelli’nin kendine has yaklaşımı olarak da ifade edebiliriz.
Venüs, Roma’nın güzellik ve aşk tanrıçasıdır. Roma mitolojisi temelini Yunan mitolojisinden aldığı için diğer eşleniği Afrodit’tir. O dönemin idealize güzellik anlayışı bunun üzerine kuruludur. Yani Rönesansın beklenen güzel kadınını karşımızda görüyoruz.
Tabloda sol tarafta kanatlı bir figür, Batı rüzgârının tanrısı Zephyrus’u görüyoruz. Yanağını şişirmiş Venüs’ü kıyıya kadar getirenin o olduğunu belli edercesine duruyor. Sarıldığı kişi bir Su perisidir. İsmi Kloris’dir. Zephyrus tarafından kaçırılmış çiçek tanrısı flora ’ya dönüştürülmüştür. Sağ taraftaki figür ise Horae’dir. Latin mitolojisinde zaman dilimlerini belirleyen tanrıçalar vardır. İşte mevsimlerden İlkbaharın temsilcisi de bu tablodadır. Üzerinde çiçek desenleriyle betimlenen bu figür Venüs’ün karaya vurmayasıyla onu giydirecek bir pelerin ihtiyacını karşılar durumdadır.
Bu tabloyu sıra dışı kılan, konusunun tamamen mitolojiden alınsa da Batı sanatında belki de ilk tam boyutlu nü kadın figürünü göstermesidir.
Yunan heykellerinden tanrılar ve tanrıçalardan konu ele almaları Rönesans dönemi olduğuna işarettir. Ki Rönesans yeniden doğuştur. Klasik sanatın yeniden doğuşudur aslında. Bu bağlamda İtalyan Rönesansında figürlerin idealize edildiğini sanatçıların her zaman en iyisini en mükemmelini yansıtma çabasını görürüz. Erken Rönesans diyebileceğimiz bu tabloda orta çağdan izler görebiliriz. Figürlerin desenleri, dalgalar üzerindeki izler hatta Sanatçının bu tabloda kullandığı tempura tekniği de orta çağdan alınmıştır. (Tempura; Toz halindeki boya pigmentlerinin yumurta akı ile karıştırılarak kullanıldığı tekniğe verilen addır.) Buna ek olarak figürlere verilen kontur çizgilerini de söyleyebiliriz. Bu tekniği daha sonları görebileceğimiz gibi Botticelli’nin kendine has yaklaşımı olarak da ifade edebiliriz.
TABLONUN DETAYLARI
Tablo Floransa’da Uffizi galerisinde sergilenmektedir. 15. Yüzyılın sonlarına doğru çizildiği söyleniyor. Tam tarih olarak ise 1480-1486 arası söylenebilir. Bu görkemli tablonun boyutu 1.7*2.8 metredir.